TÜRKİYE ERMENİ TOPLUMUNDA TEPKİSELLİĞİ TEKELLEŞTİRME ÇABALARI... (2)
Türkiye Ermeni toplumunda ciddi bir örgütlenme sorunu var. Cemaat yaşamının, kurumsal anlamda güncel gereksinimleri karşılayabilmesi uzun zamandan beri çıkmazda. Var olan kurumların işlevini, yeni zamanların yarattığı önceliklere göre yorumlamak ya da boyutlandırmak, sürekli ara formüller bulmayı gerektirmekte. Var olan kurumlar da, bilindiği gibi azınlık vakıfı statüsündeki kilise vakıfları. Patriklik Makamı’nın tüzel kişiliğinin olmayışı da bu büyük resmi daha da karmaşık kılmakta. Sağlıklı tartışma mekanizmaları işleterek, geniş tabanlı konsensüslerle toplumu yönlendirebilecek mekanizmalar, ne yazık ki işlememekte.
İnsanların; başkalarının üzerine basmadan ses çıkartma olanağından yoksun oluşu, yapıcılıktan feragat etmeme hassasiyeti, toplumsal uyuma gölge düşürmeden tartışmaktansa ifade özgürlüğünden gönüllü olarak vazgeçmesi, cemaatte bir anlamda kaos doğurmakta. Bu ortam beraberinde bazı çevrelerin tepkiyi ve tepkiselliği tekelleştirme çabalarını ve öznel görüşlerini toplumun sesi olarak sunup, ortak akıl şekillendirme aşamalarında dominasyon yaratmasına kapı açmakta. Bu çevreler gemi o kadar azıya almış durumdalar ki cemaatte kendileri gibi düşünmeyen insanların mahçubiyet hissetmesi gerektiği varsayımındalar.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın İstanbul ziyareti sırasında ruhbanların ortaya koyduğu tepki ve sonrasında Patrik Maşalyan’ın düzenlediği basın toplantısının yankıları, tüm bunlar açısından gerçekten ibretlik bir tablo yaratmış durumda.
Tepkiyi ve tepkiselliği tekelleştirerek, kendilerini çoğunluğun ya da genel vicdanın sesi gibi gösteren bu çevrelerin, ağırlıklı olarak özelde kiliseye ve genelde dine mesafeli olduklarını gözlemlemek zor değil. Bu insanlar, burada ifade edilen tercihleriyle sonsuz ve tartışmasız bir saygıyı kuşkusuz hak ediyor. Zaten bu tartışma konusu da değil. Bu çevrelerin, toplumdaki mevcut örgütlenme sorunları nedeniyle, cemaatle kilise himayesindeki kurumlar aracılığıyla temas etme zorunluluğunun da tabii ki hesaba katılması gerekir.
Gel gör ki bazı çelişkilerin doğurduğu ortam, cemaatte bu çevrelerin de belli oranda tutarlı davranması beklentisine yol açmakta. Örneğin sosyal medyadaki bazı görsellere bakılacak olursa, genelde dillendirmekten kaçındıkları Patrikhane’nin toplumun merkezi olduğu konusu şu an hararetle vurgulanmakta.
Nesnel durumları konjonktüre göre, keyfî ve seçmece yaklaşımla kullanmak en sorumlu yöntem midir? İşin bu yönü hiç mi önemli değil?
ARA KOÇUNYAN